Kimi kağıtların dokusunda bulunan ve ancak aydınlığa tutulunca görülen çizgi, resim ve yazı gibi biçimler…

Filigran,
Suyolu.
Su damgası,
Fransızca: filigrane,
İtalyanca: filigrane.
İngilizce: watermark, waterline,
Kimi kağıtların dokusunda bulunan ve ancak aydınlığa tutulunca görülen çizgi, resim ve yazı gibi biçimler.

Bazı kağıtların dokusunda bulunan, ışığa tutulduğunda görülebilen çizgi, resim veya yazı.
Bir kağıdın dokusunda bulunan ve ancak ışığa tutulduğunda görülebilen çizgi, resim, yazı ya da im.

Genellikle para ve devletçe çıkarılan kimi değerli kağıtlarda kullanılmak üzere yapılan kağıtlarda bulunan, kağıdın yapımı sırasında dokusuna işlenmiş olan ve ancak ışığa tutulduğunda görülebilen çizgi, resim, yazı gibi bir gizli, özel im.

Filigran ya da suyolu, bazı kağıtların yapısında yer alan ve ışığa tutulması durumunda görülebilen resim ya da yazı olarak tanımlanmaktadır. Posta pullarında, banknotlarda ve devlete ait olan resmî belgelerde özellikle kalpazanlığı engellemek amacıyla sık sık kullanılmaktadır.

Devlet gelir ve giderlerini yöneten kuruluş…

Maliye,
Arapça: maliyye.
İngilizce: finance, treasury, revenue.
Fransızca: finance,
Rusça: finansı.
Saray,
Hazine,
Kamu ile ilgili işlerin yürütülmesi için gerekli gelirleri ve harcanan paraları düzenleyen kuralların bütünü.
Devlet gelir ve giderlerini yöneten kuruluş.
Devletin gelir ve masraflarının idaresi.
Gelir gider hesablarına bakan resmi daire, örgüt.
Mal ile ilgili olan.
Devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler.

Tanzimattan önce herhangi bir kişiye ait mallara padişah adına el konulması…

Müsadere,
Zor alım,
El koyma,
Zapt etme.
Haciz,
Kanunen el koyma.
El koyma, müsadere.
Farsça: musadere
Arapça: müsadere,
Fransızca: confiscation, confiscation, saisie.
İngilizce: confiscation, confiscation, seizure.

Müsadere:
Mülkiyet konusu olan bir mal ya da hakkın devlet tarafından zorla alınması.
Yasak edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması.
Yasak edilen bir şeyin kanun gereği elden alınması, resmen zapt edilmesi.
Suçlu görülen bir kimsenin malının hükümetçe padişah adına zapt edilmesi.
Bir suçluya ait mal ve mülkün bir kısmına veya tamamına devletin el koyması.
Kanunen kaçak veya yasak olan bir şeye resmen el koyma, zor alım.
Tanzimat’ tan önce herhangi bir kişiye ait mallara, padişah adına el konulması.
Zulüm ve cebir etmek.
El koyma, toplama, toplatma.
Toplama, elden alma.
Mal varlığına el koyma.
Bir mala devletin el koyması, müsadere.
Yasak edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması.

İşlenen bir suç karşılığı olarak suçlunun malının bütünü veya bir bölümü üstündeki sahipliğine son verilmesi ve bu sahipliğin bir başka kuruluşa devredilmesi.

Geride mirasçı bırakmadan ölen kimselerden vakıflara veya devlet hazinesine kalan topraklar, mallar, miraslar…

Mahlulat,
Arapça, mahlulat, (ﻣﺤﻠﻮﻻﺕ).
Arağça, mahlul, çoğulu mahlulat.
Mirasçısı olmadığı için evkafa veya hükümete kalan miraslar.
Geride mirasçı bırakmadan ölen kimselerden vakıflara veya devlet hazinesine kalan topraklar, mallar, miraslar.

Evkaf:
Vakıflar.
Vakıf mallarını yöneten kuruluş.

Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık…

Devlet,
Memleket,
Ülke,
Arapça: devlet, (دولت),
İngilizce: state, government.
Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.
Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasi, hukuki, idari mahiyetteki merkezi teşkilat.
Belli bir toprakta bir hükumet idaresi altında teşkilatlanmış bulunan bağımsız siyasi topluluk, milletin hukuki şahsiyet kazanmış şekli.
Ülkeyi yönetmek için örgütlenmiş siyasi topluluktur. Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birlik lazımdır.

Devlet şekilleri:
Üniter Devletler;
Karma (Bileşik) Devletler (Konfederasyon ya da Federasyon);
Monarşik Devlet (Mutlak monarşi veya Meşrutiyet);
Aristokratik Devlet;
Teokratik Devlet;
Laik Devlet;
Demokratik Devlet;

Devlet sözcüğünün başka anlamları:
Talih.
Kişinin bahtı.
Mevki.
Yüksek makam.
Mutluluk.
Zenginlik.
Ululuk, büyüklük, büyük rütbe, büyük mevki ve makam.
Mutluluk, saadet, talih, baht.

Eskiden devlet dairelerine gelen evrakın üzerine konan kayıt işareti…

Amed,
Farsça amed, (ﺁﻣﺪ).
Arapça: vürud, (ورود)
Farsça gelmek anlamındaki ameden sözcüğünden türetilmiştir.
Gelme, geliş.
Varid olma.
Eskiden devlet dairelerinde, gelen evraka “geldi” manasına konan kayıt işareti.
Eskiden Devlet dairelerine gelen evrakın üzerine konan kayıt işareti.
Eskiden Devlet dairelerine gelen mektupların üzerine konan kayıt işareti.
Devlet dairelerine gelen evrak üzerine konan kayıt işareti.
Giriş, geliş.
Gerekir, gelir.
Gelme, varma.
Gelmek, geliş, vürud eyleme.
Girmek, gelmek.

Amed sözcüğünün diğer anlamları:
Devlet merkezinde bulunan il memuru.
Mülazemet etme.
Diyarbakır’ ın eski adı.
Suya gitme.
Sütunlar.

Farsça: amedi,
Sarayla Babıali arasındaki yazışmaları yürütmekle görevli daire ve bu dairenin amedci de denen amiri.

1 2 3 12