İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu…

Obruk,
Opruk,
Orbuk,
Kızılorbuk.
Düden,
Dolin,
Polye,
Uvala,
Volkanik kuyu.

İngilizce: karst pit, swallow,
Fransızca: aven, abime,
Almanca: naturschacht, erdlach, karstschlot.
Rusça: ovrag.
İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu.
Su biriken oyuk yer, doğal kuyu.
Yer altı suyunun karbondioksit ile birleşimi sonucu oluşan karbonik asit nedeniyle toprağın çökmesi sonucu oluşan derin çukur.
Anadolu’ da yerel ağızlarda yer üstü sularının içinde kayboldukları doğal oyuklara da orbuk adı verilir.

Yüksek dağlarda yazın bile karı erimeyen mağara.
Yazın bile karı erimeyen yüksek dağlardaki mağaralar (peynir, yağ tulukları konulur).
İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu.
Ovalarda akarsuların içine akıp kayboldukları delikler,
Toprağın çökmesi nedeniyle oluşan delik.
Doğal yeraltı deposu.
Mağara, in.

Çukurları olan, engebelik.
Çukur, oyuk.
Girdab,
İçbükey.
Çok yemek yiyen, çok iştahlı (kimse).
Doymak bilmeyen.
İnsan topluluğu.
Çöken, kayan toprak, kayşa.
Dağlar ve tepeler arasındaki derin ve büyük çukurlar.
Çok çamurlu yer, bataklık.

Obruk, Düden:
Kireç taşının yaygın olduğu bölgelerde kirecin erimesi sonucu oluşan doğal kuyu.
Kireçtaşları içinde, bacaya benzeyen, 30 m. ya da daha çok derinlikte, genel olarak altında bir yeraltı ini bulunan kuyu.
Karstik yörelerde görülen yanları dik, uçurum niteliği taşıyan, ağzı dar ya da geniş, derin doğal kuyu.

Gözlemci, ırakgörür…

Teleskop,
Rasad dürbünü,
Fransızca: Telescope,
Latin: Telescopium
Gözlemci, ırakgörür.
Sonsuzdaki bir nesnenin gerçek görüntüsünü, içbükey bir aynadan yapılmış merceğinin odak düzleminde veren ve gök bilimiyle ilgili gözlemlerde kullanılan optik aygıt; gözlemci, ırakgörür.
Gök cisimlerini gözetlemek için kullanılan çok kuvvetli dürbün.
Gök cisimlerini görmek için kuvvetli dürbün.

James Webb uzay teleskobu

Kimi eklemlerde kemik arasında bulunan kıkırdaksı levha …

Menisk,
Fransızca ménisque.
İngilizce: meniscus.
Latinece: meniscus,
Menüsküs.
Menisk denilen diz eklemindeki kemikler arasına yerleşmiş, kıkırdaktan yapılı bölümlerde travma sonucu oluşan hastalık.
Bazı eklemlerde kemik arasında bulunan kıkırdak bölüm
Kimi eklemlerde kemik arasında bulunan kıkırdaksı levha.

Menisk, sözcüğünün diğer anlamları;
Aymercek.
Bir yüzü içbükey, öbür yüzü dışbükey olan mercek.
Bir sıvının içinde bulunduğu kapla temas ettiği yerde görülen yüzey eğriliği.

Dışbükey …

Konveks.
Dışbükey,
Yüzeyi tümsek, çıkık, şişkin olan (cam, mercek, ayna vb.).
Yüzeyi tümsek, çıkık ve şişkin olan, tümsekli, muhaddep, konveks.
Muhaddeb (muhaddep).
Fransızca: convexe,
İngilizce: convex,
Almanca: konvex, gewölbt, erhaben,
Latin: convexes.
Arapça, muhaddeb, (ﻣﺤﺪّﺏ).
Arapça kamburlaştırmak anlamındaki tahdіb kelimesinden türetilmiştir.
Kamburlaştırılmış, kambur, tümsekli, bombeli.
Dışbükey karşıtı: içbükey, mukaar.
İÇBÜKEY

İçbükey …

Obruk,
Mukaar,
İçbükey,
Konkav,
İngilizce: concave,
Fransızca: concave.
Arapça, mukaar, (ﻣﻘﻌّﺮ),
Kenarlardan başlayıp ortaya doğru çukurlaşan, ortası çukur olan.
Yüzeyi düzgün ve pürüzsüz çukur biçiminde olan.
Yüzeyi düzgün ve yuvarlak bir çukur biçiminde olan (cam, mercek, ayna vb.).
Biçimi bir tasın içi gibi yuvarlak ve çukur olan, konkav, mukaar.

İç bükey karşıtı: Muhaddeb, konveks.
Obruk; Çukur, çukur yer, oyuk.

Mercek …


Adese,
Mercek.

Arapça, adese, عدسه
Lens,
Yaklaştırıcı,
Farsça, Pertavsız.
Pertevsuz,
Büyüteç,
Eski dilde, pertavsız,

Fr. Cristallin
Fr. Lentille
İng. lens, crystalline lens,

Mikroskop ya da büyüteçlerde büyütmeyi sağlayan ya da görme kusurlarını gideren camdan yapılmış araç.
Optik ile ilgili olup, içinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens.

Gözde ışığın retina üzerinde odaklanmasını sağlayan saydam yapı, Lens.
Güneşe karşı tutulduğu zaman, ışıkları bir noktaya toplayan ve bu suretle ışığın değdiği yeri yakan mercek.

Çoğunlukla saydam camdan yüzeyleri çukur ya da tümsek olacak biçimde işlenmiş, ışığı toplayacak ya da dağıtacak nitelikte yassı, çembersel nesne.

Küresel yüzeyli, saydam cam parçası. Koşut ışınları bir noktada toplayan türleri ırakgörürlerde nesne merceği olarak kullanılır.

İçinden geçen koşut ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran ya da birbirinden uzaklaştıran saydam nesne. Tiyatroda daha çok yakınsak mercek kullanılır. bk. dışbükey mercek.

Işığı geçiren, bir veya iki tarafı kavis halinde cam veya geçirgen madde. İng. lentil, lens
Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı.

1 2